Islamophobia remains a growing threat across Europe, with several countries enacting policies that have contributed to the institutionalization of an issue that should instead be stamped out with urgency, a new report has warned.
According to the European Islamophobia Report 2021, Islamophobia was “as pressing a problem” across the continent as it was in previous years.
It said countries such as the UK and France became “the main spots of anti-Muslim hatred and Islamophobic incidents.”
“Furthermore, anti-Muslim campaigns of far-right parties in EU member states dominate the discrimination against Muslim individuals and communities,” read the report, which focused on 27 European countries and was prepared with contributions from 35 leading academics and experts in the field.
The report links the persistence of anti-Muslim racism to “the backdrop of a general worrisome trend: the decline of liberal democracy in Europe.”
It warns that major forces within Europe, singling out countries like France, are still “investing less in the fight against Islamophobia, and more … into normalizing Islamophobia.”
“The Islamophobia becoming normalized and institutionalized by liberal democracies such as Austria, Denmark, and France is alarming,” the report said.
Apart from Islamophobic incidents across Europe, the report details systemic discrimination faced by Muslims in all areas of life, from employment to health care, education and the justice system.
Islamophobia in numbers
Austria:
As many as 1,061 anti-Muslim hate crimes were recorded in Austria.
Most of the cases were online (68%), came from politicians (32%), and were in the public sphere (25%), the report said.
“The vast majority of perpetrators were male (76.9%) and the victims were primarily women (69%),” it added.
Citing data from another anti-racism watchdog ZARA, the report said 1,977 racist and anti-Muslim acts were documented, which primarily targeted women.
Belgium:
Women bore the brunt of Islamophobic and racist attacks in Belgium, according to the report.
It said 89% of all cases reported to the Collective for Inclusion and Against Islamophobia in Belgium pertained to Islamophobia against women.
Finland:
A total of 852 hate crimes were recorded in 2020.
“Most of the hate crimes (88.5%) were due to national-ethnic origin (75.8%) and religion (12.7%),” the report said.
France:
There were 213 anti-Muslim incidents recorded in France in 2021.
“Among them, half (109) concern damage to Muslim places of worship, cultural centers, and cemeteries, and 22% concern attacks on persons,” the report said.
It said 2021 saw “a higher level of violence in France both in terms of language (with increasingly hateful and worrying Islamophobic discourses) and approach (with laws repressing religious, visible, organized and vocal Muslims) — a violence that highlights the secondary place granted to French Muslims in their own country.”
Germany:
There were 732 Islamophobic crimes registered across Germany last year, according to the report.
These included 54 cases of attacks on mosques and 43 incidents where individuals were targeted.
Greece:
The report said 14 cases of Islamophobic incidents were recorded in Greece in 2021.
“Politics, religion, media (both printed and online), and the Internet continued to be the primary four realms playing a significant role in the reproduction of Islamophobia in the Greek public domain throughout 2021,” read the report.
“Islamophobia in Greece was expressed primarily by certain political parties and politicians of the right and extreme right, (self-proclaimed) neo-liberals, figures of the Orthodox Church of Greece, printed and electronic media, and journalists including their posts on social media.”
Spain:
Spain has seen a surge of 41% in hate crimes over the past five years.
“From these crimes, 678 (37.6%) were racially motivated or xenophobic,” the report said, citing Spanish Interior Ministry data.
Sweden:
There were 996 cases based exclusively on religious grounds between 2017 and 2021 in Sweden, while the overall number of hate crimes over the period stood at 14,710.
“However, most complaints of religious discrimination were directly related to ethnic discrimination numbering 4,298 during this period,” the report said.
“Muslim children are over-represented in statistics published by the Swedish public health agency, where almost 20% of non-European children, have experienced abusive treatment due to their ethno-religious background and more than 15% have experienced discrimination in school.”
Switzerland:
Citing figures from Switzerland’s Federal Statistical Office, the report said 12% of the population exhibited hostile attitudes toward Muslims, while 34% tend to strongly believe negative stereotypes about the community.
UK:
There was “a continuing increase in the overall number of reported cases” in the UK, with authorities registering a 9% rise from 2020 to 2021.
At least 45% of all “religiously aggravated” hate crimes involved people of Muslim faith and background.
The number of these crimes has increased by 291% in the past 10 years, the report said.
Avrupa İslamofobi Raporu’nun 2021’i kapsayan yedinci baskısında kıtanın birçok ülkesinde İslam karşıtlığını yasallaştırmak için bulunulan girişimlere yer verildi. Türk-Alman Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Enes Bayraklı ve Georgetown Üniversitesinden Profesör Farid Hafez’in hazırladığı Avrupa İslamofobi Raporu 2021’de, bölge ülkelerinde geçen yıl boyunca yaşanan İslam karşıtı olaylar ve söylemler ele alındı. Çeşitli ülkelerden 33 akademisyenin katkı sağladığı raporda, çoğunluğu Avrupa’da yer alan toplam 27 ülkede İslamofobi’nin gidişatı incelendi.
SALDIRILAR KAYIT ALTINA ALINMIYOR
Raporda öne çıkan başlıklar şöyle: Avrupa polisi İslamofobik saldırılar için kayıt tutmuyor. Polis Müslümanlara yönelik kullanılan tehdit dili ve fiziksel saldırıları nefret suçu olarak görmüyor. Belçika’da yapılan saldırıların yüzde 89’u kadınlara yönelik. Olayların faillerinin yüzde 76,9’u erkek ve mağdurların ise yüzde 69’u kadınlardan oluşuyor. İspanya İçişleri Bakanlığı’nın açıkladığı verilere göre ülkedeki nefret suçları bir önceki yıla göre yüzde 41’lik artış gösterdi. Almanya’da 2021 yılı içerisinde 732 kayıtlı İslamofobik suç işlendi. Fransa’da 213 suç işlendi. İsveç’te ise okuyan Müslüman çocukların yüzde 15’i ayrımcılığa maruz kalıyor.
Türk-Alman Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Enes Bayraklı, Avrupa’da 27 ülkede yaşanan İslam karşıtı ırkçı eylemlerin derlendiği “Avrupa 2021 İslamofobi Raporu”nun kamuoyuyla paylaşılmasının ardından, AA muhabirine değerlendirmelerde bulundu.
Bayraklı, Kovid-19 döneminde sanal alemde İslam düşmanlığının yaygınlık kazandığını hatırlatarak, “Özellikle kapanmalarla birlikte, sokaklardaki hareketlilik azaldı. Bununla birlikte bu düşmanlığın ve ırkçılığın sosyal medyaya taşındığına şahit olduk. Hatta salgının başında salgından Müslümanları ve göçmenleri sorumlu tutan haberler birçok farklı ülkede yayınlandı. Bu anlamda 2021’de salgının da etkisiyle birlikte sosyal medyadaki bu nefret söyleminin daha da arttığına şahidiz.” dedi.
Birçok ülkede İslam karşıtlığının kurumsallaştığına dikkati çeken Bayraklı, kurumsal ve sistematik ırkçılığın varlığını sürdürdüğünü, bu ırkçılığın işe alımdan, kamu hizmetine kadar birçok alanda Müslümanları hedef aldığını anlattı.
“Birçok Avrupa ülkesinde İslam ve yabancı karşıtlığı devlet ve hükümet eliyle normalleştiriliyor”
Bayraklı, Batı Avrupa’da ve Avrupa’nın genelinde birçok kurumun Müslümanlara yönelik ayrımcı, ırkçı politikalar uyguladıklarını belirterek, “Siyaset eliyle, Müslümanların dini pratiklerini kısıtlayan, sivil haklarını, siyasal haklarını kısıtlayan yasaların devreye sokulduğunu gördük. Bunlarda da ön plana çıkan ülke Fransa’ydı. Fransa özellikle devlet eliyle yürütülen bir İslam düşmanlığı politikası, bizatihi Fransa Cumhurbaşkanı (Emmanuel) Macron tarafından devreye sokuldu. Fransa’da Müslüman sivil toplum kuruluşlarının sistematik olarak hedef alındığını, sivil toplum kuruluşlarının kapatıldığını gördük. Bu kararlar bir mahkeme kararı olmadan Bakanlar Kurulu kararıyla alındı.” değerlendirmesinde bulundu.
“Birçok Avrupa ülkesinde İslam ve yabancı karşıtlığı devlet ve hükümet eliyle hem normalleştiriliyor hem de yürütülüyor.” ifadesini kullanan Bayraklı, bu politikalar çerçevesinde Avrupa’nın birçok ülkesinde bazı yasakların devreye sokulduğunu söyledi.
Bayraklı, Avrupa’da sosyal yaşamın birçok alanında hissedilen ve çok sayıda ülkede kurumsallaşan İslam karşıtlığının incelendiği raporun bu yılki kapağında, kariyeri ve başarılarını büyük çoğunlukla yabancı, göçmen ve Müslüman karşıtlığı ile elde eden Avusturya’nın eski Başbakanı Sebastian Kurz’un yer almasına ilişkin ise şu değerlendirmelerde bulundu:
“Kurz’u öne çıkaran nedir derseniz; Kurz aslında Avrupa genelinde gözlemlediğimiz bir trendi temsil ediyor. O da aşırı sağcılaşması. Kurz, Hristiyan demokrat Avusturya Halk Partisini ana akım bir parti olmaktan çıkarıp popülist, İslam düşmanı, yabancı düşmanı aşırı sağcı bir partiye dönüştürdü. Parti içerisinde adeta otoriter rejim inşa etti. Avusturya içerisinde de iktidarını sağlamlaştırarak birçok antidemokratik yasayı, başörtüsü yasağı gibi yasakları devreye soktu. Kurz, hayali bir düşman, bir tehlike yaratarak, Müslümanlara karşı güvenlik politikalarını devreye sokarak, toplumu korkutarak ve Müslümanları günah keçisi ilan ederek kendi iktidarını konsolide etti.”
“Avrupalı birçok lider hukuksuzluklarını, yolsuzluklarını, başarısızlıklarını yabancı, göçmen ve Müslüman karşıtlığı ile örtmeye çalışıyor ve seçmenlerini konsolide ediyorlar.” ifadesini kullanan Bayraklı, Kurz’un bu anlamda iyi bir örnek olduğunu söyledi.
Bayraklı, Birleşmiş Milletlerin (BM), 15 Mart’ı, “Uluslararası İslamofobi ile Mücadele Günü” kabul etmesinin çok önemli olduğunu vurguladı.
Fransa ve Hindistan’da devlet eliyle yürütülen bir İslam karşıtlığı politikası olduğunu dile getiren Bayraklı, özellikle Hindistan’da son dönemde hükümetin yaptığı açıklamaların tehlikeli bir boyut kazandığını kaydetti.
Avrupa 2021 İslamofobi Raporu kamuoyuyla paylaşıldı
Avrupa İslamofobi Raporu, 2021’de İslam karşıtı ırkçılığın eski kıtada sosyal yaşamın birçok alanında ciddi anlamda hissedildiğine işaret ederek, Avusturya, Fransa gibi ülkelerin yürürlüğe soktuğu düzenlemelerle İslamofobinin kurumsallaşmasına yol açtığına dikkati çekiyor.
Avrupa’da 27 ülkede İslam karşıtı ırkçı eylemlerin derlendiği Avrupa 2021 İslamofobi Raporu kamuoyuyla paylaşıldı.
Bayraklı ve Georgetown Üniversitesinden Prof. Farid Hafez’in hazırladığı “Avrupa İslamofobi Raporu’na ırkçılık ve insan hakları alanında çalışmalar yürüten 35 akademisyen ve uzman katkı sağladı.
Rapor, “Uluslararası İslamofobi Çalışmaları ve Araştırmaları Derneği (IISRA)”, “California Üniversitesi Ötekileştirme ve Aidiyet Enstitüsü”, “Rutgers Üniversitesi Güvenlik, Irk ve Haklar Merkezi”, “Uluslararası İslamofobi Araştırmaları Merkezi”, “California Üniversitesi Irk ve Cinsiyet Merkezinde İslamofobi Araştırma ve Belgeleme Projesi (IRDP)”, “San Francisco Eyalet Üniversitesi Arap ve Müslüman Etnisiteler ve Diasporalar (AMED) Çalışmaları” ve “Leopold Weiss Enstitüsü” gibi kurumlar tarafından desteklendi.
Avrupa’da sosyal yaşamın birçok alanında hissedilen ve çok sayıda ülkede kurumsallaşan İslam karşıtlığının incelendiği raporun bu yılki kapağında, kariyeri ve başarılarını büyük çoğunlukla yabancı, göçmen ve Müslüman karşıtlığı ile elde eden Avusturya’nın eski Başbakanı Sebastian Kurz yer aldı.
Sinds 2015 is 21 september de Europese Dag tegen Islamofobie. De islamitische studentenorganisatie FEMYSO organiseert vandaag een conferentie, waarbij de slachtoffers van islamofobie in Europa worden herdacht. Enes Bayrakli en Farid Hafez, mederedacteuren van het European Islamophobia Report, eisen een Europese Coördinator Islamofobiestrijding.
Sinds 2015 organiseert Europa elk jaar op 21 september de Europese Dag tegen Islamofobie. FEMYSO, een internationale islamitische studentenorganisatie die door de Europese Commissie financieel wordt ondersteund, organiseert vandaag een conferentie over islamofobie. Doel is om ‘het bewustzijn te vergroten en vervolgacties te bevorderen’, want ‘de geleidelijke toename van islamofobie op alle niveaus heeft ertoe geleid dat de aspiraties van jonge Europese moslims diep worden geraakt en op dit moment ontbreekt een duidelijke en effectieve Europese strategie om dit probleem aan te pakken’.
Enes Bayrakli en Farid Hafez, mederedacteuren van het European Islamophobia Report, dat sinds 2015 elk jaar wordt gepubliceerd, stellen in een opinieartikel op EU Observer dat islamofobie in Europa steeds erger wordt. Het is veelzeggend volgens hen dat Frankrijk in maart dit jaar kritiek leverde op de instelling van een Internationale Dag Tegen Islamofobie, die vanaf dit jaar op 15 maart zal worden gehouden.
‘Hoewel de Fransen zich uiteindelijk niet tegen de resolutie hebben verzet, toont het aan dat er grote krachten zijn binnen Europa, en vooral landen als Frankrijk, die minder investeren in de strijd tegen islamofobie, en – zoals opnieuw het voorbeeld van Frankrijk laat zien – islamofobie meer normaliseren.’ Bayrakli en Hafez maken zich grote zorgen over de opkomst van extreemrechtse partijen in Europa, zoals de FPÖ in Oostenrijk en Fratelli d’Italia (Broeders van Italië) van Giorgia Meloni. En ook is er nog steeds geen Europese coördinator islamofobiebestrijding. ‘Wat Europese instellingen moeten doen, is islamofobie serieus nemen en dienovereenkomstig maatregelen nemen om het te bestrijden.’
Pakistan, de belangrijkste initiatiefnemer van de Internationale Dag Tegen Islamofobie, wil dat de Verenigde Naties ook een aparte coördinator islamofobie krijgen. In de islamitische republiek Pakistan staat op het beledigen van de profeet Mohammed de doodstraf.
Link: https://dekanttekening.nl/nieuws/21-september-europese-dag-tegen-islamofobie/
“Desgraciadamente en Europa central hay islamofobia”. Esta es una de las conclusiones del último Informe sobre la Islamofobia en Europa -EIR- de 2021.
Los investigadores creen que los partidos políticos, especialmente la extrema derecha y los medios de comunicación, son altavoces de esta discriminación que se mezcla con el racismo, el odio y la xenofobia. Hace unos meses, Marine Le Pen, candidata en segunda vuelta a la presidencia de Francia y líder de la ultraderecha gala consideraba que “el velo islamista es un marcador de esta ideología totalitaria. Por lo tanto, deseo liberar de ella a todas las mujeres de nuestro territorio nacional”.
“La islamofobia se está legitimando desde muchos gobiernos europeos, también en los parlamentos aprobando nuevas leyes que discriminan a los musulmanes, principalmente en la Europa central. Leyes como la prohibición del burka y otras medidas que van dirigidas a reducir los derechos de esta población”, dice Enes Bayraklı, director del Departamento de Ciencias Políticas y Relaciones Internacionales de la Universidad Turco-Alemana de Estambul.
“Si la fobia es solo a nivel social se pueden hacer campañas para reducir la tensión, redirigir el problema y atajar esos prejuicios, pero cuando se institucionaliza es un problema, porque los políticos lo utilizan para consolidar su poder”. Bayrakli recuerda que en Dinamarca la sharia se convirtió en una política de estado para atacar a los musulmanes de forma legal, y las políticas francesas prohibiron el velo en los espacios públicos. Estas decisiones, dicen, potencian la islamofobia entre la población que percibe a este colectivo como un peligro público generalizado.
Además, señala Bayrakli, moniteran constantemente a personas y entidades musulmanas, incluyendo en listas negras a más de 25.000 personas e instituciones, entre las que hay 4 escuelas, 37 mezquitas, 210 empresas o pequeños negocios y dos organizaciones. Hasta enero de 2022 se habían incautado unos 46 millones de euros.
Muchos países centroeuropeos y del norte del continente han implementado este tipo de legislación en los útlimos años, especialmente desde la llegada masiva de refugiados a Europa en 2015, y “muchos políticos y medios de comunicación potencian la idea de que son enemigos de la civilización occidental”.
El gobierno austríaco de Sebastian Kurz, invirtió claramente en políticas y legislación que el EIR califica de “manipuladoras y autoritarias”. La justicia tumbó algunas de esas políticas en las que se incluía el cierre de mezquitas. “Pero revertir esas políticas por la vía judicial es un proceso largo y costoso”.
Actualmente el excanciller es copresidente de la ONG Consejo Europeo para la Tolerancia y la Reconciliación que busca luchar contra el antisemitismo y la negación del Holocausto en Europa. Junto a Kurz también participan Toni Blair o José María Aznar.
Aumentan los delitos de odio religiosos
Asesinatos, ataques verbales o con armas en las calles, agresiones en centros de menores, mezquitas o contra la libertad de religión, campañas en las redes sociales son cada vez más habituales contra este colectivo y han aumentado tras la pandemia.
“Claramente mi identidad está siendo instrumentalizada en elespacio público”, dice la francesa Lisa Troadec, de 28, gerente de una guardería y enfermera. “Desde que comencé a usar velo he vivido situacionestraumáticas de racismo a diario en el espacio público, miradasmalintencionadas, abusos verbales e incluso empujones”.
En España y observando lo que ocurre en las redes sociales, según datos de OBERAXE (Observatorio Español del Racismo y la Xenofobia), en los momentos más bajos de islamofobia estos representaban el 9,5% de los delitos de odio, aunque cuando se intensifican las campañas extremistas en medios de comunicación y redes sociales aumenta al 14,7%. El Ministerio del Interior no distingue entre delitos de odio, pero las denuncias han aumentado un 41% en los últimos cinco años.
Sergio Gracia es director del CINVED (Centro de Investigación de la Extrema Derecha), que recopila noticias de prensa sobre ataques de este tipo, asegura que “este tipo de delitos deberían ser perseguidos legalmente” y aumentan durante las campañas electorales.
En momentos de tensión, de atentados o conflictos internacionales en los que está implicado algún país árabe o islamista, los seguidores de esta religión se sienten más acosados, y reciben insultos relacionados con los líderes de esos países. Por ejemplo, les acusan de ser un guardaespaldas de Gadafi o se dirigen a ellos llamándolos Bin Laden. Según la organización benéfica londinense Unidad de Respuesta a la Islamofobia la discriminación también llega al trabajo, donde se reducen las posibilidades de encontrar una ocupación o de ascender dentro de las empresas.
Foto: Casa Árabe
El odio al islam muestra diferente tipología según los países y las zonas geográficas. En Grecia, se mezcla con la identidad nacional ampliados por sus enfrentamientos históricos con Turquía o la llegada masiva de refugiados de Oriente Medio a sus fronteras. En Malta, un país con casi la mitad de población musulmana, están influenciado por las relaciones políticas con Libia, en Francia con Argelia y en España con Marruecos.
Enes Bayraklı piensa que “mientras en el norte el racismo está potenciado por la esfera política en el sur de Europa es más económica”. En los países del Este la presencia de musulmanes es casi imperceptible. El islam en Europa es la segunda religión más importante, tras el cristianismo y son mayoritarios en Albania, Bosnia y Herzegovina, Kosovoy los países transcontinentales de Turquía y Azerbaiyán. En la Unión Europea se calcula que dentro de una década vivirán unos 35 millones de musulmanes, la mayoría hijos de emigrantes.
El estudio se presentará oficialmente el 21 de septiembre, pero se han adelantado algunas conclusiones en la Casa Árabe de Madrid, en la que además de Enes Bayrakli y Sergio Gracia han participado la maltesa Sara Ezabe Malliue, investigadora del discurso de odio en las redes sociales y el sociólogo griego Alexandros Sakellariou.
Todos coincidieron en que uno de los problemas para reducir el delito de la islamofobia es la división interna dentro de los musulmanes en Europa, que no ayuda a poder contraatacar las actitudes islamófobas y el desconocimiento general sobre el islam por parte de los ciudadanos europeos. Pero también destacan que “a pesar de que hay muchos problemas sin resolver se van dando pequeños pasos positivos”.
https://blog.rtve.es/europa/2022/09/islamofobia-instituciones-europeas-podcast.html
History was made back in March, when the United Nations unanimously declared the 15th to be an annual International Day to Combat Islamophobia.
The resolution was accepted by every single member of the UN — although not without discussion.
Link: https://euobserver.com/opinion/156072
‘Veel Europese moslims maken zich terecht zorgen over het Franse voorzitterschap van de Europese Unie: ze zijn bang dat het polariserend anti-moslimdiscours van Frankrijk gevaarlijk zal doorsijpelen in de EU-beleidsvorming’, aldus commentator Shada Islam in een opiniestuk in het Britse dagblad The Guardian. Ook de Turkse wetenschapper Enes Bayrakli en de Oostenrijkse politicoloog Farid Hafez kijken met argusogen naar Frankrijk, waar president Emmanuel Macron al een tijd strijd voert tegen ‘islamitisch separatisme’ en de opkomst van een zogeheten ‘tegensamenleving’ onder moslimburgers van Frankrijk.
Doelbewust plaatsten Bayrakli en Hafez Macron op het omslag van hun begin dit jaar verschenen European Islamophobia Report. Voornaamste conclusie van het rapport: moslimhaat en islamofobie zijn in Macrons Frankrijk, maar ook in 36 andere Europese landen, toegenomen en hebben inmiddels ‘een omslagpunt’ bereikt. Ook elders bespeuren commentatoren een toenemende kloof tussen Europese staten en hun moslimbevolking.
Zo wijst Shaista Aziz, een Britse anti-discriminatie-activist en raadslid in Oxford in een opiniestuk voor CNN hoe extreemsrechtse en populistische politici erop hameren dat de islam en Europa onverenigbaar zijn. ‘Moslimvrouwen en onze kledingkeuzes worden als politieke speelbal gebruikt. Menig politicus in Oostenrijk, België, Bulgarije, Denemarken, Nederland, Zwitserland en natuurlijk Frankrijk gebruikt deze tactiek om kiezers te trekken. Ze duiken in de kleerkasten van moslimvrouwen en halen hijab, niqab en boerka tevoorschijn om aan te tonen dat deze de westerse waarden en manier van leven zouden bedreigen.’
Daarnaast vroeg de Hongaarse president Viktor Orbán zich afgelopen december bij een discussie over de mogelijke EU-toetreding van Bosnië af hoe Europa ‘de uitdaging van een integratie van een land met twee miljoen moslims’ zou moeten bolwerken. Een opmerking die tot woedende reacties leidde in Sarajevo, waar de Bosnische co-president Sefik Dzaferovic fulmineerde: ‘Hoezo een uitdaging? We zijn autochtone mensen die hier altijd hebben gewoond. We zijn Europeanen.’
Zie daar ook het belangrijkste punt dat Emily Greble maakt in haar indrukwekkend nieuw boek Muslims and the Making of Modern Europe (Oxford University Press, 360 pagina’s). Volgens Greble, die geschiedenis en Oost-Europese studies doceert aan de Vanderbilt University in Nashville, zijn moslims helemaal geen nieuwkomers in Europese samenlevingen. Zij waren hier lang voordat immigranten, gastarbeiders en vluchtelingen een hoofdrol gingen spelen in krantenkoppen.
In een stevig gedocumenteerd en met persoonlijke verhalen doorspekt relaas, schetst Greble hoe van 1878 tot na de Tweede Wereldoorlog meer dan een miljoen Ottomaanse moslims burgers werden van de nieuwe Europese staten. De Amerikaanse historicus beschrijft de successen en de tegenslagen van moslims en moslima’s van de havensteden aan de Adriatische Zee tot de bergachtige dorpen van de Balkan.
Het is een verhaal van burgerschap, uitsluiting en de veranderende betekenis van minderhedenrechten en religieuze vrijheid. Hoe moslims niet alleen de turbulente geschiedenis van Europa hebben meegemaakt, maar ook een cruciale rol hebben gespeeld in de ontwikkeling van sociale normen en politieke, ethische en juridische structuren op ons continent. Daarbij laat Greble zien hoe het ontbreken van moslims en hun rol in de huidige Europese geschiedenisboeken ook verklaart waarom Europa en haar politieke leiders telkens weer niet in staat blijken om strategisch te denken over Turkije, het Midden-Oosten en Noord-Afrika.
Grebles oproep is dan ook ‘moslims opnieuw te integreren in het verhaal van de geschiedenis van Europa en een einde te maken aan hun terugkerende uitsluiting’. Want als Muslims and the Making of Modern Europe een ding duidelijk maakt: moslims zijn hier niet te gast of bezig met een ‘grote vervanging’ van de witte bevolking. Moslims waren altijd al een onderdeel van Europa, dat zij toen én nog steeds als hun thuis beschouwen.
https://www.volkskrant.nl/columns-opinie/moslims-zijn-helemaal-geen-nieuwkomers-in-europese-samenlevingen~b0f3f57d/?referrer=https%3A%2F%2Fwww.google.com%2F
2020 Avrupa İslamofobi Raporu’nun sunumu Islamophobia Report’un sosyal medya hesaplarında çevrim içi yapıldı.
Bu yıl “İslamofobi ve Avrupa’da İnsan Haklarına Saldırı” başlığıyla sunulan ve 2015’ten beri yayımlanan raporun sunumu için gerçekleştirilen etkinliğin moderatörlüğünü Türk-Alman Üniversitesinden Doç. Dr. Enes Bayraklı üstlendi.
Raporun yazarları arasında bulunan Georgetown Üniversitesinden Prof. Dr. Farid Hafez, Keele Üniversitesinden Dr. Amani Hassani ve İstanbul 29 Mayıs Üniversitesinden Amina Smits, etkinliğe konuşmacı olarak katıldı.
Moderatör Enes Bayraklı, Kovid-19 salgınının gölgesinde çıkan raporu 2021 bitmeden yayımlayabildikleri için mutluluk duyduklarını belirtti.
Farid Hafez de salgının araştırmalarını ve dolayısıyla raporu da etkilediğini belirterek, “Pandemi, sanırım pek çok kişiyi Avrupa İslamofobi Raporu 2020’nin virüsün Avrupa’da İslamofobinin yayılması üzerindeki etkisiyle ilgileneceğine inanırdı. Pandeminin İslamofobinin yayılmasını ve gelişimini nasıl etkilediğini sormak için de açıkça iyi bir nedenimiz vardı. Raporumuzun yazarları bu konuda çok farklı gözlemlerde bulundu.” dedi.
“Müslümanlara karşı işlenen nefret suçlarının yalnızca yüzde 17’si belgeleniyor”
Bazı yazarların konu aldıkları ülkelerde İslamofobinin salgın nedeniyle azaldığını vurgularken bazılarının bunun tam tersini söylediğini ifade eden Hafez, yine de salgın sebebiyle İslamofobinin genel manada sosyal medya üzerinden yayıldığını dile getirdi.
Hafez, 2020’de Almanya’da 146’sı camileri, 48’i ise fiziksel olarak kişileri hedef alan 901 Müslüman karşıtı nefret suçu işlendiğinin altını çizerek, “Bu rakamlar Alman federal polisinden ve hepimiz biliyoruz ki sayılar çok daha yüksek. Fundamental Rights Agency tarafından birkaç yıl önce yapılan bir araştırma, Müslümanlara karşı işlenen nefret suçlarının yalnızca yüzde 17’sinin belgelendiğini gösteriyor.” diye konuştu.
Müslüman karşıtı nefret suçlarla belgelenen sayılar arasında büyük tutarsızlık olduğunu, bu nedenle verileri karşılaştırmanın kesinlikle imkansız olduğunu aktaran Hafez, “Almanya, 901 Müslüman karşıtı nefret suçu da dahil olmak üzere 31 binden fazla nefret suçu vakası belgeledi. Fransa aynı zamanda, 235’i Müslümanlara karşı olmak üzere toplam sadece 1142 nefret suçu vakası kaydetti. Bu nedenle, Almanya’da Müslümanlara yönelik nefret suçlarının Fransa’dakinden daha fazla olduğunu konuşmak yerine, Fransız polis yetkililerinin genel olarak nefret suçlarını ne kadar ciddiyetle belgelediğini sorgulamak lazım.” değerlendirmesinde bulundu.
Hafez, Almanya’da Pegida gibi Müslüman karşıtı toplumsal hareketlerin, 2020 boyunca salgına rağmen mitinglerini düzenlediğini ve Almanya örneğinin gösterdiği gibi salgının nefret suçları istatistiklerine neredeyse hiç etkisi olmadığını kaydetti.
Avusturya’da aşırı sağcı bir politikacının İslam’a karşı savaşı vurgulamak için salgını kullandığını belirten Hafez, “Bu kişi bir etkinlik sırasında ‘Koronavirüs tehlikeli değil, Kur’an daha tehlikeli.’ dedi. Dolayısıyla, pandeminin İslamofobiyi yaymak açısından nasıl kullanıldığı veya görmezden gelindiği konusunda tam bir dinamik olduğunu görüyoruz.” şeklinde konuştu.
“2020’de devlet İslamofobisinin kurumsallaşmasında yeni bir dönem olduğunu gözlemliyoruz”
Hafez, halka açık sayfalarına Kovid-19 virüsü yerine Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un fotoğrafını koymayı tercih ettiklerini dile getirerek, şunları kaydetti:
“2020’de devlet İslamofobisinin kurumsallaşmasında yeni bir dönem olduğunu, özellikle Müslüman sivil toplum aktörlerine saldıran sivil özgürlüklere yönelik bir saldırıyı da işaret eden olayları gözlemleyebildiğimizi düşünüyoruz. Bu nedenle, İçişleri Bakanı Gerald Darmanin ile Müslüman sivil toplumu ciddi şekilde çökerten Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’u seçtik. Fransız istihbarat teşkilatları, Fransız Müslüman nüfusunun büyük bölümünün kitlesel gözetimini üstlendiğini ilan etti.”
Fransa’da hükümetin İslamofobiyi ayrılıkçı bir yasayla daha da kurumsallaştırdığını ve otoriter politikalar uyguladığını ifade eden Hafez, Macron’un Müslüman sivil toplum örgütlerine yönelik baskıyı meşrulaştırdığını savundu.
Hafez, Fransız hükümetinin Müslüman toplumunu Fransız tarih öğretmeni Samuel Paty’nin öldürülmesinden sonra daha da baskıladığını, bölücülükten şüphelenilen 56’dan fazla caminin sistematik olarak derecelendirildiğini söyledi.
Ayrılıkçı yasayı eleştirenlerin bunun bir zemin oluşturacağından korktuklarını aktaran Hafez, “Haklı olarak, bu yasanın gelecekteki İslami kuruluşların herhangi bir yasal işlem veya yasal süreç olmaksızın faaliyetlerinin yasaklanacağını, böylece Fransa’daki Müslümanları siyasetten arındıracağını, ırkçılık karşıtı sivil toplum örgütlerinin kontrol edileceğini ve hatta Fransa’da uzun süredir var olan başörtüsü yasaklarını genişleteceğini savunuyorlar.” değerlendirmesinde bulundu.
Hafez, Fransa’nın bu politikalarda yalnız olmadığını, Avusturya ve Almanya’da da benzer durumların yaşandığını belirterek, “Paylaşılan ana fikir, Müslümanların yasayı çiğnemeleri veya şiddet uygulamaları değil. Müslümanların yasayı Avrupa ulus devletlerini yıkmak için kullandıkları ya da başka bir deyişle, bireyler ve STK’ların siyasi sisteme demokratik katılımlarında gizli bir gündemleri olduğuna dair bir miktar şüphe olduğudur.” açıklamasını yaptı.
2020 sonbaharında hem Avusturya hem de Fransa’da devlet yetkilileri tarafından şiddetli bir baskının görüldüğünü kaydeden Hafez, şunları söyledi:
“Avusturya, Müslüman sivil topluma karşı bu saldırıyı kurumsallaştırmada da öncü olmuştur. 2020’de bunun bir adımı, temmuzda siyasi İslam dokümantasyon merkezinin kurulmasıydı. Merkez, en büyük Müslüman kuruluşlar hakkında raporlar yayımladı, ayrıca 600’den fazla Müslüman kurumunu adresleriyle birlikte gösteren oldukça tartışmalı bir İslam haritası yayımladı. Bu, kelimenin tam anlamıyla her Müslüman kuruluşa ve camiye potansiyel saldırı tehdidi oluşturdu.”
“Müslüman toplumun hükümete güvenme konusunda çok büyük sorunları var”
Amina Smits, 2020’de İslamofobinin Hollanda’daki durumu üzerine konuştu.
İslamofobi ve genel olarak ayrımcılık ve kutuplaşmanın ülke genelinde yayıldığını ifade eden Smits, insanların salgın nedeniyle pek dışarı çıkmadığını, bu sebeple fiziksel saldırılara daha az rastlandığını ama yine de camilere benzer saldırıların gerçekleştiğini, Müslüman okullarının hem fiziksel olarak hem de medyada hedef alındığını söyledi.
Smits, bu olayların 2019’da Hollanda’da bir liseye karşı yapılan “cadı avıyla” başladığını ancak okulun iddia edildiği gibi nefreti yayma benzeri suçlara karışmadığı ortaya çıkınca bir özür dilenmediğini ve medyanın da sessiz kaldığını aktardı.
Politik açıdan da birçok problemle karşı karşıya kaldıklarını dile getiren Smits, şunları kaydetti:
“Hollanda Özgürlük Partisi Başkanı Geert Wilders hala bu konuda çok baskın. Özellikle bu sene Wilders’da çok büyük bir fark gördüm. Daha önce söylemek istedikleri için anketleri kullanır ve sözde bağımsız kurumlar tarafından anketler yaptırırdı ama sonra İslam Hollanda’ya ait değildir ve tesettür burada olmamalı gibi sonuçlar çıkardı. Bu yıl anketlerin arkasına saklanmadı. Başörtüsünün hoş karşılanmadığını ve İslam’da kadınların baskılandığını açıkça belirtti.”
Smits, Hollanda’da Müslümanların devlet kurumlarına ve hükümete güveninin kalmadığını vurgulayarak, “Müslüman toplumun hükümete güvenme konusunda çok büyük sorunları var ve hükümet Müslüman toplumunda olup bitenlerde, Müslüman duyarlılığında vs. hep geri kalıyor. Ne yazık ki Müslümanlarla tamamen uyumsuzlar. Ve bazı araştırmalara göre, devlet kurumlarında çalışan birçok Müslüman kendini güvensiz hissediyor. işleri hakkında hükümet ve diğer meslektaşları, Müslüman olmayan meslektaşları tarafından hedef alındıklarını ve damgalandıklarını hissediyorlar.” dedi.
“Sorun, psikolojik olarak sorunlu kişilere indirgeniyor ‘genel bir problem yok’ deniyor”
Bir araştırmaya göre Hollanda nüfusunun yaklaşık yüzde 27’sinin her gün ayrımcılığa maruz kaldığını aktaran Smits, “Araştırma, özellikle eğitim ve iş çevrelerinde bu rakamın önemli ölçüde arttığını gösteriyor. Yabancı kökenliler, özellikle Türk ve Faslılar, bu araştırmada çok fazla ayrımcılık ve tacizle karşı karşıya kaldıklarını, aslında hayata aktif olarak katılmak istemediklerini, yapmak istedikleri ya da okudukları alanın dışında bir işe girmeye karar verdiklerini, yalnızca çünkü Müslüman kimlikleri ya da göçmen kökenleri nedeniyle toplumdan ve hayatın belirli alanlarından dışlandıklarını belirtiyorlar.” diye konuştu.
Smits, söz konusu İslamofobiye karışan kişiler olduğunda konunun ciddiye alınmadığını şu sözlerle anlattı:
“Ancak konu İslamofobiye fiilen katılan insanlara gelince, onlar genellikle yalnız kurtlar ya da psikolojik sorunları olan insanlar olarak kabul edilirler. Yani Müslümanlara yönelik saldırılarda, saldırganlar çoğu zaman psikolojik sorunları olan kişilerdir. Ne zaman saldırı yapıldığına dair bir haber okusanız, hep aynı şey. Bunlar gözaltına alınıp bir psikologla görüşmesi şartıyla tekrar serbest bırakılıyor. Bu, Müslümanların tehdit olduğu ancak Müslüman olmayanların masum olduğu algısını besliyor. Sorun, bu psikolojik olarak sorunlu kişilere indirgeniyor, ‘onlar barış ortamını ve huzuru bozuyor, genel bir problem yok’ deniyor.”
Dr. Hassani: Bu rapor ırkçılığa karşı örgütlenme ve kampanya başlatma niteliği de taşıyor
Keele Üniversitesinden Dr. Amani de Danimarka’da İslamofobik eylemlerin her geçen gün artarak devam ettiğini, Fransa, Avusturya ve diğer Avrupa ülkelerindeki gibi politikacıların Müslüman karşıtlığını kullanışlı bir malzemeye çevirdiğini söyledi.
İslamofobik eylem ve söylemlerin 2020’de daha da artığına işaret eden Hassani, “Danimarkalı politikacıların, Müslümanların kamusal alandaki varlık alanlarına sınırlamalar getirmeyi ciddi ciddi konuştuklarını biliyoruz. Bu rapor, Danimarka’da Müslüman vatandaşların sivil özgürlüklerinin yavaş yavaş nasıl sınırlandırıldığına dair bize çok net bilgiler veriyor. Gerçekten Müslümanlara yönelik ayırımcılığın 2020’de doruk noktalara taşındığını görebiliyoruz.” ifadesini kullandı.
Hassani, Danimarka Parlamentosunda Müslümanlara yönelik çıkarılan yasaların son derece endişe verici boyutları olduğunu vurgulayarak, Danimarka’nın demokrasiyi koruma amacıyla çıkardığı ve “uyum yasası” olarak nitelendirdiği yasanının tamamen bölücü bir nitelik taşıdığını ifade etti.
Danimarka Parlamentosunun çoğunluğunun İslamofibik yasalar ve uygulamalar konusunda hemfikir olduğunun altını çizen Hassani, şöyle devam etti:
“Danimarkalı politikacılar, ülkede yaşayan Müslümanları Danimarka demokrasisi için birer tehlike olarak görüyor. Dolayısıyla burada yaşayan Müslümanların çoğunu ‘aşırı İslamcı’ tanımlaması içine koyuyor ve ülkenin politikalarıyla uyumlu hale getirmeye çalışıyor. Bunun için yasalarla düzenlemeler getirmeye çalışıyor. Bunu yaparak aşırı İslamcılık ve onun bağlantılarından kurtulmaya çalıştığını ifade ediyor.
Maalesef parlamentonun çoğunun görüşü de bu yönde. Bu, çok endişe verici bir durum hem demokrasi hem de Müslümanlar adına. ‘Aşırı İslamcı’ tanımının içini tam olarak açıklamıyorlar. İslamcı güçlerin ne anlama geldiğini ve içeriğini tanımlamadan kamusal alanda Müslümanları dışlamaya ve Müslüman karşıtı söylemlerin artmasına yol açıyorlar. Bu aynı zamanda bir Müslümanı, siyasi bir söylemi eleştirmesi durumunda hedef haline getirebilir.”
Hassani, Fransa’daki Müslüman karşıtlığı, toplumsal cinsiyet eleştirisi, sömürgecilik gibi kavramlarla ilgili yorum yapan aydınlara yönelik uygulamaların 2021’de benzer şekilde Danimarka’da yaşanmaya başlandığını, aydınların hedef haline getirildiğini aktardı.
Danimarka’da son bir yıldır birçok İslamofobik örnek yaşandığına değinen Hassani, “Bu yıl, ülkede pek çok örnek yaşandı. Müslümanlara yönelik sürekli hak ihlalleri oluyor. Salgın döneminde genelde azınlıklar, özelde Müslümanlar ciddi hedef alındı ve bu hak ihlallerinin sayısı son derece fazla.” diye konuştu.
Hassani, İslamofobi raporunun sadece İslamofobik eylemlerin raporlandığı bir çalışma olmadığını, ırkçılığa karşı bir seferberlik niteliği de taşıdığını vurgulayarak, “Bu rapor, hızla yükselen ırkçılığa karşı bir seferberlik olduğu gibi ırkçılığa ve yabancı düşmanlığına karşı örgütlenme ve bir kampanya başlatma niteliği ve amacını da taşıyor. Bu rapor, İslamofobi, yabancı düşmanlığı ve ırkçılık karşıtı bir kampanya ne kadar daha başarılı yapılabilir konusunda da yol gösteriyor.” değerlendirmesinde bulundu.
“Hedef alınan gruplar arasında Müslüman kadınlar çoğunlukta”
Danimarka’da nefret suçu rakamlarının çok fazla olduğunu ve bu suçların hızla artmaya devam ettiğini belirten Hassani, 2020’de Müslümanlara yönelik nefret suçlarında azalma yaşanmasına rağmen Danimarka’da en çok hedef alınan dini azınlıklar arasında Müslümanların bulunduğunu dile getirdi.
Hassani, ülkede dini azınlıklara yönelik nefret suçlarının yüzde 45’inin Müslümanlara yönelik olduğunu aktararak, şu ifadeleri kullandı:
“Danimarka’da hedef alınan gruplar arasında Müslüman kadınlar çoğunlukta. Nefret suçu kapsamına giren bu eylemler, daha çok kamusal alanda ve toplu taşıma araçlarında yaşanıyor. 2020’de salgın nedeniyle maske takma zorunluluğu olmasına rağmen trende peçesini takan bir genç kadın, sözlü saldırıya uğradı. Polisi aradı. Polis de saldırgana kendisine ırkçılık yapıp yapmadığını sordu. Saldırgan, elbette bu suçlamayı reddetti ancak kanunları gözeterek vatandaşlık görevini yerine getirdiğini ve peçe takmanın yasa dışı olduğu için suç saydığını söyledi. Şimdi bugün bu vakayı kısaca vurgulamak istedim çünkü bu olay salgın başladıktan sonra gerçekleşti.”
Hiçbiri polis kayıtlarına girmiyor
Hassani, Danimarka’da kamusal alanda sözlü ve fiziksel saldırıya maruz kalan çok sayıda Müslüman kadın olmasına rağmen bunların hiçbirinin polis kayıtlarına girmediğini vurguladı.
Danimarka’da yaşayan ailelerle yapılan anketlerin, Müslüman kadınları hedef alan ırkçı saldırıların boyutunu gösterdiğini söyleyen Hassani, bazı Müslüman kadınların iş başvurusunda ayırımcılıkla karşılaşmamak için isimlerini değiştirdiklerini ifade etti.
Hassani, Danimarka’da hükümetin Müslüman okullarını kapatmak istemesine rağmen bunu yapamadığını ama finans noktasında sorun çıkardığını belirterek, şunları kaydetti:
“Görünüşe göre hükümet, bazı okullardan devlet finansmanını tamamen yasaklamak için çalışıyor ancak hükümetin Müslüman okullarını tamamen kapatmasını engelleyen yasalar var. Yasaya göre, kimsenin dini inançları veya etnik kökeni nedeniyle hak ve özgürlükleri ihlal edilemez ancak 2020’de Adalet Bakanlığı, Müslüman okullarından devlet finansmanının yasaklanmasının Danimarka anayasasını ihlal etmeyeceğini dikkat çekici bir şekilde ilan etti.
Danimarka hükümetinin Müslüman inancına dayalı okulları hedef anlamaya çalışırken, bu gelişmeyi akılda tutmak son derece önemli. Bu arada Danimarka devlet okul sisteminde de Müslüman öğrencilerin karşılaştığı ayrımcılık hakkında çok az şey biliniyor.”
Avrupa’da aşırı sağ politikacıların, göçmenler ve Müslümanlar üzerinden kampanyalar yürüterek siyaset yaptığını vurgulayan Hassani, Danimarka’nın da benzer politikalarla siyasetini belirgin hale getirdiğini söyledi.
Hassani, kamusal alanlarda Müslümanlara karşı çok büyük kampanyalar düzenlendiğini ifade ederek, “Şimdi birkaç büyük aşırı sağ örgüt olmasına rağmen bizim bilmediğimiz ve kamusal alanda fark edilmeyen çok sayıda oluşum var. Bunlar endişe verici boyutlara ulaşabilir.” değerlendirmesinde bulundu.
İslamofobi ile mücadele noktasında seferberliğin bir an önce başlaması gerektiğinin altını çizen Hassani, “Bence iyi yürütülecek seferberlik kampanyaları gelecek yıllar için umutlarımızı güçlendiriyor ve sanırım bunun sözünü de şimdiden vereceğim.” dedi.